top of page

Bi’ Bitmediniz Amk…

  • Yazarın fotoğrafı: corvinaecorvus
    corvinaecorvus
  • 29 Mar 2022
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 27 Eki 2023


Karga

11 Şubat 2022


Batman bitch-slap

Bugün, sosyal medyaya konu olan olaylardan birisi J.R.R. Tolkien tarafından kurgulanan Orta-Dünya evreninden uyarlanan dizinin karakterlerine dair birkaç görselin yayınlanmasıydı. Görseller, kurgusal evreninin gerçekliğine zıt olmakla birlikte farklı yorumlar vardı bunlar arasında ana sayfamda ilk denk geldiğim Ahmet ‘’Jahrein’’ Sonuç idi;



Kendisinin itirazını haklı bulmakla birlikte benim de aynı fikirde olduğumu ayrıca belirtmem lazım. Yazının devamında bunun nedenini açıklayacağım ancak diğer tepkilere de bir göz gezdirelim.



Murat Sönmez ise babacan bir tavır ve ‘’Özalvari’’[1]bir yaklaşım ile kimsenin gönlünü kırmazcasına bir tavır sergilemiş. Bu hengâmenin içinde bari Tolkien’e zeval gelmesini istemediğinden olsa gerek ‘’mevzu varsa bile bunu Tolkien üzerinden yorumlamayın’’ demek istemiş. Dediğinde haklı da elbet nitekim Tolkien konusunda kötü olmayan bazı eleştirilerim var ­—filoloji dünyasında pek çok kişinin olduğu gibi— ancak konu tam olarak bu olmadığı için eleştirilerimi diğer yazılarımda göreceksiniz.


Şunun yanlış anlaşılmasını istemiyorum; Murat Sönmez’in tepki almamak maksadı ile bunu yaptığı fikrinde değilim, gerçekten böyle düşündüğü kanısındayım. Zira daha sonrasında yayınından aldığı bir kesitte de anlattığı üzere kendisi diyor ki ‘’mesele karakterlerin siyahi olup olmaması değil mesele, bu durumun esere etki edip etmemesi’’[2]. Tamam da ağabey, bizde bundan bahsediyoruz zaten karmaşa nerede? Kimsenin derdi zenci aktörlerin varlığı değil, alo, imdat, polis… Derdimiz eserin kurgusuna zarar vermesi. Peki, bir karakterin etnik kökeni hikayeye zarar verir mi? Orta-Dünya evreni özelinde konuşursak EVET zarar verir çünkü evren kurgusu ırk çatışması üzerine kurulu, spesifik olarak her ırk tanımlanmış. Böyle bir kurgu içerisinde kafana göre etnik çeşitliliğe gidemezsin.


Elbette her zaman olduğu gibi gün geçmiyor ki Turgut Uç bir kez daha adamakıllı bir bilgiye sahip olmadığı konularda bir yargıda bulunmasın. Ben, insanların bilgileri olmadığı konularda yorum belirtmelerine karşı değilim nitekim yargıda bulunmalarından ayar oluyorum.



İnsanların yaptıkları itirazı, sırf kendi doğrularına uymuyor diye ‘’ılık götlülük’’ olarak adlandırabilecek kadar vasat bir şahıs olmasını kenara koymakla birlikte konu hakkında hiçbir idrake sahip olmadığı da malum. Dibine kadar post-modern kokan bu ‘’yorum’’ şu şekilde de devam ediyor;



İşte bu tamamen toplum avcılığı yapan ve sözde ‘’aktivist’’ tavırlar takınan bir kimsenin söyleyeceği sözler. Zaten Turgut Uç’un becerisi, aslında sonuna kadar demagojik olan söylemleri ifade etme becerisinden ötürü sanki haksızlığa itiraz ediyormuşçasına bir eda oluşturuyor. Şimdi diyebilirsiniz ki ‘’ulan herif ana akım olan birçok şeye karşı geliyor bu nasıl toplum avcılığı?’’ ne yazık ki artık olaylar böyle yürümüyor çünkü artık ‘’yeni normal’’ bu; herkesin hayali cemaatlerinin[3] olduğu yeni bir çağa hoş geldiniz…


Fantastik eserlerin de diğer edebi eserler gibi kendi içlerinde bir şablonu vardır. Nasıl, realist bir metinde başrolün birden havada uçmasını beklemezsek fantastik bir eserde de o eserin fantastik gerçekliğinin dışına çıkmasını beklemeyiz. Aksi takdirde eserin kalitesi ciddi soru işaretleri ile karşılaşır.

Buna şöyle bir örnek vereyim; dünyada kütle çekim kuvveti dediğimiz bir durum vardır namı diğer yer çekimi. Tam da bundan ötürü herhangi bir dağın gökyüzünde süzülmesi mümkün değil ancak bu bir fantastik evrende mümkün olabilir. Nitekim eserin bunu açıklaması gerekir zira Eric S. Rabkin'in de dediği gibi ''fantastik gerçeklik, dünyevi gerçeklikten tamamen bağımsız değildir çünkü ayaklarını ona (dünyevi gerçekliğe) basmak zorundadır.''


Yani eser, dağların havada süzülebilmesini sağlayan bir büyülü (fantastik) gerçekliği dillendiriyorsa bu kabul görür. Başka bir örnek verecek olursak su, deniz seviyesinde 100 derecede kaynar, eğer eserinizde farklı bir durum söz konusu ise bunu açıklamanız gerekir. İşte bu, fantastik eserlerin uyması gereken yegâne sistemdir. Aksi takdirde yazar, eserine ihanet etmiş olur ve bir yazarın verebileceği -ve vermesi gereken- yegâne ahlaki mesaj kendi eserine sadık kalmaktır. Kendi eserine sadık kalmayan bir yazarın söylediği herhangi bir şeyin çok da hükmü yoktur zira daha kendi eserine sadık kalamamıştır.


Yüzüklerin Efendisi konusunda da yapılan, çok ağır bir etik ihlalidir; hem edebi olarak hem de Tolkien'in mirası özelinde. Evrenin özelliğine baktığımız zaman Tolkien KASITLI OLARAK ırk kavramı üzerinden bir evrim kurgulamıştır ve bu ırkların sahip oldukları özellikler evren kurgusu üzerinde etkilidir. Kitap ile film arasında da birçok farklılıklar vardır elbette ancak 1- bu iki yöntemin prodüksiyonu farklıdır 2- bu değişiklikler hikâyeye hizmet etmişse kabul edilebilir. Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği kitabında yüzük taşıyıcısı Frodo Amon Sûl'ün gözcü kulesinde (Fırtınabaşı) Nazgûller tarafından saldırıya uğradıktan sonra acilen Elrond'a yetiştirilmek istenmiştir ve onları bu yolculukta, ilk çağ elflerinden olan ve zamanında -Gandalf gibi- Balroglar (balroglar diyorum zira kendisi 3 Balrog ile tek başına savaşıp üçünü de öldürerek ölmüştür) ile çarpışırken ölmüş, daha sonrasında hayatı, kahramanlığından ötürü iade edilen Glorfindel karşılamıştır. Filme baktığımız zaman onları, Elrond'un kızı Arwen'in karşıladığını görmekteyiz ve bunda bir sıkıntı yok çünkü bu değişiklik hem hikâyeye zarar vermemektedir çünkü Glorfindel daha sormasında başka bir rol oynamamaktadır, hem de Aragorn ile olan bağlarını göstererek hikâyeye olumlu yönde hizmet etmiştir. Böyle bir değişiklik her anlamda kabul edilebilir ancak bu vakadaki değişiklik tamamen bir rezillikten ibarettir.


Ayrıca edebiyatta bugün kullanılan temel okuma yöntemi ''Yeni Tarihselci'' (New Historicism) yaklaşımdır. Bu metoda göre herhangi bir eser, yazarından bağımsız, herhangi bir yazar da yaşadığı dönem, coğrafya, kültür vb. bilumum özelliklerden bağımsız düşünülemez. Tam da bundan ötürü Tolkien'in oluşturduğu ırk kavramı daha da ciddi bir önem kazanıyor zira yazıldığı dönem ırk kavramı hem sabıkalı değil hem de tam olarak anlaşılmış değil, unutmayın; dünyada şu an yaşıyor olan insanların hepsinin anı ırka mensup olduğu bulgusu 1960'ların sonu 1970'lerin başında kabul görüldü.


[1] Turgut Özal’ın kendi siyasi döneminde benimsediği ve kendi tabiri ile ‘’bizde her yol var’’ diyerek toplumda mümkün mertebe her kesimi kucaklamayı hedefleyen ve siyasette başarılı olmakla birlikte fiilen başarı sağlayamayan hatta toplum içerisindeki ayrımı artıran düşünce şekli. [2] https://twitter.com/Ejderha/status/1492104179011129346 [3]Merak edenler için; Benedict Anderson - Imagined Communities.


Comments


Fikir ve görüşleriniz için...

Gönderiminiz için teşekkürler!

İnsan, anılarda yaşar.

bottom of page