Thanos Neden Haklı DEĞİLDİ?
- corvinaecorvus
- 5 Tem
- 8 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 10 Eyl
Karga
4 Temmuz 2025

Daha önceki Karşıt Karakter (Antagonist) Neden Daha Önemlidir? Adlı yazımın devamı olan bu yazıda ziyadesiyle popüler bir antagonistten bahsedeceğiz. Öyledir ki pek çok dijital komünitede tartışılmış, hakkında videolar çekilmiş ve hatta Hawkeye (2021) adlı dizide bile yer almış olan aforizmanın (Thanos was right [Thanos haklıydı]) özündeki bir antagonist kendisi. Öncelikle tanıyalım, kimdir bu Thanos…
Thanos, Marvel evreninde kurgulanmış, kozmik ölçekte tehdit oluşturan bir karakterdir. Titan gezegeninden gelen bu varlık, hem fiziksel hem zihinsel açıdan üstün niteliklere sahiptir. İnsanüstü gücü, dayanıklılığı ve stratejik zekâsı ile evrendeki en güçlü figürlerden biri olarak kabul edilir. Çizgi romanlarda ve sinema uyarlamalarında, özellikle Avengers: Infinity War ve Endgame filmleriyle geniş kitlelerce tanınmıştır. Thanos, sıradan bir kötü karakter değildir; evrensel ölçekte etkisi olan, bireysel gücünü ideolojik bir hedefle birleştiren bir figürdür. "Sonsuzluk Taşları"nı (Infinity Stones) ele geçirerek evrenin işleyişine müdahale edecek güce ulaşmıştır. Mitolojik ve bilimkurgu temalarının birleşiminden doğan bu karakter, sadece bir savaşçı değil, aynı zamanda büyük bir yıkım fikrinin taşıyıcısıdır. Kısaca, Thanos ne bir anti-kahramandır ne de klasik bir kötü adam. O, gücün, hesapçılığın ve tek taraflı mantığın vücut bulmuş hâlidir. İşte dananın kuyruğu da tam burada kopmaktadır; kendisinin sahip olduğu motivasyon. Thanos’un motivasyonu, evrendeki kaynakların sınırlı, nüfusun ise kontrolsüz şekilde artmakta olduğu inancına dayanır. Ona göre bu dengesizlik, kaçınılmaz bir çöküşe yol açacaktır: açlık, savaş, hastalık ve nihayetinde türlerin toplu yok oluşu. Bu çöküşü engellemek için “acı ama gerekli” bir çözüm önerir: evrendeki canlıların yarısını rastgele yok etmek. Böylece kaynaklar kalanlara yetecek, medeniyetler sürdürülebilir hale gelecektir. Bu fikir, kişisel bir travmaya dayanır. Thanos, doğduğu gezegen olan Titan’ın benzer bir sorunla yok oluşuna tanıklık etmiştir. Zamanında nüfus artışı ve kaynak tüketimi konusunda uyarılarda bulunmuş, ama ciddiye alınmamıştır. Sonuç: gezegenin çöküşü ve medeniyetin yok oluşu. Thanos bu olaydan, “merhamet edilirse her şeyin yok olacağı” gibi katı bir sonuç çıkarmış, bu nedenle de evrene acımasız bir denge getirmeyi kendi görevi olarak görmeye başlamıştır.
Malthus Yanılgısı
Matematiksel olarak ve etiği kenara bırakarak bakarsak aslında Thanos tutarlı bir iddia ortaya koymaktadır. Bu motivasyonu anlamak adına parçalarına ayırırsak makroekonomik bir teori ile de ölçüşür; Malthusçu Yanılgı (Malthusian Fallacy). Thomas Robert Malthus’un 1798’de ortaya attığı iddia şudur;
Nüfus geometrik diziyle (2, 4, 8, 16...) artarken, gıda üretimi aritmetik diziyle (2, 4, 6, 8...) artar. Bu durum, er ya da geç kıtlık, yoksulluk ve açlıkla sonuçlanır; çünkü nüfus artışı kaynak artışını geçer.
Ve bu iddiaya dayanarak nüfusun doğal afetler, savaşlar, salgınlar gibi ‘’doğal dengeleyicilerle kontrol edilmesini savunur. Kısaca Thanos’un bu argümanı klasik bir Malthusçu bakış açısıdır: nüfus artışı kaynak bulunabilirliğini geride bırakacak ve bu da felakete yol açacaktır. Ziyadesiyle mantıklı, değil mi? Cevap veriyorum; hayır, değil.
İlk olarak Malthus, verimlilik artışı ile alakalı bir gelecek projeksiyonu yapamıyordu örneğin; tarımsa gübreleme, sulama, makineleşme, genetik mühendislik gibi gelişmeleri öngöremedi. Bununla birlikte nüfusun sürekli artacağını düşündü ancak demografik geçiş teorisi der ki ekonomik kalkınma ve eğitim seviyesi arttıkça doğurganlık oranı düşer ki şu an dünyada pek çok ülkede nüfus artışı durma ve hatta azalma noktasına geldi. Kaynaklar sınırlı, doğru ancak değişmez ve genişletilemez değil. Kaynakların geri kullanımı, dönüşümü, alternatiflerinin geliştirilmesi gibi insan yaratıcılığının tezahürü sonucu oluşan yenilik üretme kapasitesini göz eden bir bakış açısıydı kendisininki. Buradan da yenice gelişmekte olan davranışsal ekonomi alanının ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz fakat konu bu değil tabi ki. Nitekim Malthus’un haklı olduğu durumda bile aslında ekolojik taşıma kapasitesi gereği belli bir yerden sonra doğa; hastalık, göç ve kıtlık gibi yollarla kendini dışarıdan bir müdahaleye gerek kalmadan dengeler. Thanos’un motivasyonu da burada ortaya çıkıyor. Ekolojik denge durumunun oluşması durumunda insanlık çok fazla acı göreceği için evren o noktaya gelmeden bunu dengeleme derdi içerisinde. Bu dengelemeyi evrendeki canlıların tamamını, tam bir yazı tura misali bir rastgeleliğe teslim edip yarısını yok ederek yapmayı planlamakta.
Tanrı Kompleksi
Ekonomik açıdan Thanos’un nasıl bir tutarsızlık daha doğrusu bir ‘yanılgı’ içerisinde olduğunu açıkladık, bunun bir de ahlaki ve pratik boyutu var tabi ki. Öncelikle, rastgele seçim keyfi ve adaletsizdir. Aşırı nüfusun bir sorun olduğunu varsaysak bile, tüm yaşamın yarısını ayrım gözetmeksizin ortadan kaldırmak verimsizdir ve etik açıdan sorgulanabilir. Kaynak tüketimi eşit olarak dağıtılmamıştır; rastgele seçilen bir yarı yine de yapısal verimsizlikleri yerinde bırakacaktır. Bazı toplumlar diğerlerinden orantısız şekilde daha fazla kaynak tüketir, bu nedenle tüm yaşamın yarısını ortadan kaldırmak aşırı tüketimi çözmez.
Ahlaki otorite sorununu da unutmamak lazım; Thanos'a bu kararı alma hakkını kim verdi? Hadi dedik ki ‘’kimse vermedi ancak bunun yapılması lazım ve bunu yapacak irade kimsede yok’’ tamam, ki bu zaten kendisinin de değindiği noktalardan birisi mamafih yine sorunu çözmüyor. Evren çöküş yolunda olsa bile, doğal sonuçlar medeniyetin dinamiklerine göre ortaya çıkmalıdır. Bir toplum sürdürülemez uygulamalar nedeniyle çökerse, bu adaptasyona veya dönüşüme yol açabilecek sistemik bir başarısızlıktır. Thanos, bu doğal sürecin üstünde olduğunu varsayar ki bu da doğası gereği otoriter ve kibirli bir duruştur.
Pratik Çözümsüzlük
Thanos, kaynakların sınırlı olduğunu varsaysak bile, kök nedenleri ele almadaki başarısızlığı nedeniyle ‘çözümü’ sorunu çözmez; sadece geciktirir. Tüketim oranları aynı kalırsa, nüfuslar sonunda tekrar büyüyecek ve aynı kriz yeniden ortaya çıkacaktır. Kaynak kullanılabilirliğini genişletmenin veya tüketim modellerini iyileştirmenin yollarını bulmak yerine Thanos, uzun vadeli sürdürülebilirliği değiştirmeyen kaba kuvvet yaklaşımını tercih etmektedir. Bununla birlikte, Thanos'un Sonsuzluk Eldiveni ile gerçekliği değiştirme gücü varsa, neden sonsuz kaynaklar yaratmasın, ekonomileri yeniden yapılandırmasın veya sürdürülebilir yaşam koşulları dayatmasın? Kitlesel soykırım tercihi sadece acımasız değil, aynı zamanda daha yaratıcı ve kalıcı çözümler varken etkisizdir.
Kısacası, Thanos evreni dengelenmesi gereken bir denklem gibi ele almaktadır ancak aynı zamanda eylemlerine etik sonuçları kabul etmeden ahlaki ağırlık vermektedir. Çözümünün gerçekten bir merhamet eylemi olduğuna inansaydı, bunu bu şekilde çerçevelerdi ki aslında bunu yapmıyor da değil ancak beyan ve eylem uyuşmazlığı içerisinde. Zira insanları kıtlık nedeniyle yavaş ve acı dolu bir ölümden kurtardığını savunmuyor; gelecekteki acıları soğuk ve mesafeli bir şekilde engellediğini savunuyor. İşte etik dramanın belirginleştiği yer burasıdır. Amacı tamamen faydacıysa (uzun vadeli acıyı en aza indirmek), en azından neden olduğu anlık acıyı kabul etmeli. Bunun yerine, anında ölen milyarlarca insana ve bunun sonucunda çökecek sayısız topluma karşı kayıtsız görünüyor. Altyapı, ilişkiler ve ekosistemlerin hepsi denge üzerine kuruludur; yapılandırılmış bir plan olmadan yaşamı yarıya indirmek, korktuğu kıtlık kadar kaos yaratır. Dahası, dengeyi sağlamanın kendi sorumluluğu olduğunu varsayarak, harekete geçmek kişiye ahlaki bir yükümlülük uygular. Ancak ahlak evrensel bir yasa değildir; bakış açılarına, kültürlere ve değerlere bağlı bir yapıdır. Elbet ki burada ahlak felsefesi bazlı bir tartışmaya girmek mümkündür ancak bu durumda yazıyı fazlasıyla şahsileştirmiş olacağım için girmiyorum. Kendisi aynı zamanda nüfus kontrolünü felsefi veya etik bir konu olmaktan ziyade teknik bir konu olarak ele alarak temel soruyu göz ardı eder; evren için neyin en iyi olduğuna kim karar verir? Kendisini hem yargıç hem de cellat olarak görmesi argümanının çöktüğü yerdir.
Peki, neden bu kadar kabullenildi?
Elbet ki üzerine biraz düşünüldüğü zaman pek çok farklı yönden çok çeşitli falsoları çıkan bu motivasyon neden geniş kitleler tarafından—bırakın tartışılmayı—neden kabullenildi? Bunun temelde iki sebebi olduğunu düşünüyorum ilki Thanos’un aslında bir kötü karakter (villain) olmaması. Yaa, bunu beklemiyordunuz değil mi? Evet, Thanos bir kötü bir karakter değildir, daha doğrusu klasik bir kötü karakter değildir. Eğer ki bir önceki yazımı okuduysanız orada bir takım sınıflandırmalardan bahsetmiştim. Bu sınıflandırmalar ele alındığı zaman Thanos’un klasik bir villain olmamasının temel nedeni, eylemlerini kişisel çıkar veya sadistçe bir haz üzerinden değil, tamamen evrenin refahı adına gerçekleştirmesidir. Yani Thanos, özünde altruistik bir motivasyonla hareket eder; amacı acıyı artırmak değil, acıyı kökten yok etmektir. Açlık, kıtlık, savaş gibi sorunların kökeninde kaynak yetersizliğini gören bu kozmik figür, soykırımı bir çözüm değil, bir tür "acısız kurtuluş" olarak çerçeveler. Hatta dikkat ederseniz Thanos gerekli görmedikçe kimseyi öldürmüyor bile, pek çok kez pek çok Avenger’ı öldürme imkânı olmuşken sadece etkisiz hale getirmeyi seçmiştir. Bu açıdan bakıldığında Thanos’un kötücüllüğü, klasik anlamda bir sadizmden değil, ideolojik bir rasyonalizmden doğar. Onun kötülüğü, iyiliği tek taraflı tanımlamasında ve bu tanımı evrensel olarak dayatmasında yatar. Dahası, Infinity War’un anlatı yapısına bakıldığında Thanos’un aslında bir protagonist gibi işlendiği bile söylenebilir. Hikâyenin duygusal ve yapısal odağı, onun "sonsuzluk taşlarına ulaşma yolculuğu"dur. Seçimlerinin ağırlığını taşır, kayıplar yaşar (Gamora’yı feda etmesi), bir hedefe ulaşır ve hatta başarıya ulaşan tek karakter olur. Ancak tam da bu noktada, onu sıradan bir kahraman ya da anti-hero olmaktan uzaklaştıran şey ortaya çıkar: tekil bir akıl ve irade adına milyarlarca yaşamın yok edilmesini meşru gören otoriter bir zihniyet. Yani Thanos, karanlık bir karakterden ziyade, karanlık bir iyilik anlayışının trajik taşıyıcısıdır. Thanos’un sunduğu bu ahlaki karmaşa izleyici/okuyucularda ‘’ulan aslında…’’ ifadesi uyandırır. Bunun ardından da bahsettiğim ikinci sebep gelir; motivasyonu çok basittir dolayısı ile çok fazla bir zihin mesai kullanmaya gerek kalmadan kabullenilebilecek kadar basittir ki zaten—bilmiyorum fark ettiniz mi—ortalama bir insanın çok da kafasını kullanmaz.
Fikirlerin/ideolojilerin özellikle geniş kitlelere yayılırken bir kohezyon kaybettiğini görürüz. Bu da ziyadesiyle normaldir çünkü bir fikri; hikâyesiyle, nüanslarıyla neredeyse kusursuz bir şekilde geniş kitlelere anlatmak mümkün değildir. Hatta bunu bir kişiye bile yapmanın bilişsel olarak ne kadar mümkün olduğu konusunda da yeterince şüpheliyim ancak konumuz bu değil. Bu ve benzeri durumları siyasette de fazlasıyla görürsünüz; Milliyetçilik, Komünizm, Liberalizm ve benzeri ideolojilerin hepsinin aslında bir külliyatı ve pek konuyla alakalı belli başlı ve kendi içinde tutarı yapılara sahiptir. Ancak siz bugün kendisine X diyen 10 kişiyle röportaj yapsanız en iyi ihtimalle 5-6 farklı cevap alırsınız ki bu aslında ideolojiye göre de değişir, bazı ideolojilerde 10 kişiden 15 farklı cevap almanız da mümkün… Bu kakofoni içerisinde deha, basitlikte yatmaktadır. Yine siyasetten örnekler verelim; şu anki ABD Başkanı Donald J. Trump gerek ilk dönemi gerekse şu an görevde olduğu ikinci döneminde de defalarca basit, gramatik olarak çeşitlilikten uzak ve hatta yer yer ‘salağa anlatır gibi’ olan hitabeti ile gerek medyada gerekse internette defalarca dalga geçilmiştir. Hakikaten de Trump’ın hitabeti bir çocuğunkinden çok da farklı değildir ancak siyasi iletişim de biraz böyledir. Ya da Ümit Özdağ; kendisi kalifiye bir akademisyendir ve Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (ASAM) kurucusudur. Siyaseti yıllardır nüanslı şekilde yorumlayan birisidir, doğru veya yanlış… Mamafih kendisinin özellikle Zafer Partisi’ni kurduktan sonra verdiği demeçleri inceler ve kitlenin kendisinin demeçleri hakkındaki yorumlarına bakarsak daha iyi anlarız.
Ümit Özdağ’ın sığınmacılarla ilgili fikirleri, aslında yüzeydeki “mancınıkla gönderelim” gibi çıkışlardan çok daha kompleks bir endişeye dayanır. Onun temel kaygısı, Türkiye’nin demografik yapısının kalıcı şekilde değişmesi, yani “sessiz istila” olarak da nitelendirdiği bir süreçtir. Bu endişe, yalnızca geçici barınma veya ekonomik yük meselesi değil, millî kimlik, egemenlik, iç güvenlik ve uzun vadeli toplumsal bütünlük açısından bir tehdit algısını içerir. Özdağ’a göre, bu durum sadece bugünü değil, Türkiye’nin gelecekteki etnik, kültürel ve siyasal denklemini de geri dönülmez şekilde dönüştürmektedir. Ayrıca, sığınmacı politikalarının uluslararası aktörlerin (AB, ABD) baskısıyla şekillendiğini, yani Türkiye'nin göçmen tampon bölge olarak kullanıldığını savunur. Ancak bu tür bir söylem, özellikle akademik düzeyde veya teknik açıklamalarla anlatıldığında, kitle iletişimi açısından yüksek bilişsel yük barındırır. Herkesin "demografik mühendislik", "jeopolitik baskı" ya da "entegrasyon krizi" gibi kavramları hızlıca anlaması beklenemez. Ayrıca, soyut tehlikelere karşı kamuoyu oluşturmak, somut ve doğrudan tehditlere göre çok daha zordur.
İşte bu noktada Özdağ’ın iletişim stratejisi devreye girer:
Karmaşık bir yapısal sorunu basit, çarpıcı ve hatırlanabilir metaforlarla sunmak.
Örneğin:
“Sığınmacılar sorun” → “Mancınıkla gönderelim”
“Geri gönderme politikası” → “Zafer Turizm tek yön”
“Devletin işlevsizliği” → “Hudut namustur”
Bu söylemler hem mizah içerir hem de sosyal medyada paylaşılabilir hale gelir. Bu da hem mesajın yayılmasını sağlar, hem de destekçileriyle aralarında ortak bir dil ve aidiyet hissi kurar. Burada mesele mecazların gerçeklikten kopuk olması değil, gerçekliği simgeleştirerek hafızaya kazımasıdır. Sonuç olarak, Özdağ’ın “komik” görünen propagandası, aslında yüksek bilişsel yükü düşürerek politik mobilizasyonu maksimize etme stratejisidir. Popülist liderlerin sıkça başvurduğu bu model, anlamın yerine etkiyi, argümanın yerine çağrışımı, karmaşıklığın yerine sembolü koyar.
Ezcümle…
Thanos bir antagonist olarak aslında fazla da kompleks olmayan ancak alışılagelmişin dışında bir motivasyona sahiptir. Bu motivasyonun ahlaki karmaşıklığı da hesaba girince aslında biraz bilişsel mesai ile ‘’burada bir sorun var’’ denilecek olan motivasyon, ziyadesiyle popülerleşmiş ve kayda değer bir kitle tarafından da kabul edilmiştir. Yazıda değinmediğim bir diğer sebep ise muhtemelen insanların şu an devam eden sisteme olan inançsızlığı da olabilir. Açıkçası aynı durum bende de mevcut fakat ben çözümü evrensel bir soykırımda aramıyorum tabi ki… Neyse, bir antagonisti daha değerlendirdiğimize göre muhtemelen bu serinin devam yazısı ‘’aslında haklı olan karşıt karakterler’’ ve benzeri bir şey olabilir. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, sağlıcakla kalın…


Yorumlar