Göç Vakti
- corvinaecorvus
- 10 Ağu
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 14 Ağu
Karga
10 Ağustos 2025
Anekdotlar, en genel anlamda hikayenin geneline bağlı olup başlı başına bir bütünlük ifade eden küçük hikayelerdir. Benim anekdotlarım genelde ana hikaye olarak kendi hayatımı baz aldığım bir yapının içerisinden doğar, yani bir anlamda anılarımdır. Pek çok farklı içeriklerde olabilirler tabi ancak benimkiler genelde duygu dünyam etrafında şekilleniyor. İşte burası en derin sular, bazen benim bile girmeye korktuğum... Fakat iş bu ya, dalgasız denizde kaptan olma niyetinde değilim gerçi bu kadar dalgalısını da istemezdim orası ayrı. Suları bulandırıyor ya dalgalar o açıdan yani yoksa sorun yok.
Normalde yazlarımda bir bağlam veririm, gerekliyse biraz teknik bilgi, vurucu bir çıkarım ve en sonunda özümden bir yorumla kapatırım. Bağlamı açıklarkenki soyut düşüncelerden keyif alıyor olsam da özellikle sona yaklaştıkça yazma isteğim artar zira yazarın kattığı şey genelde burada saklıdır, kendimin en iyisini sunmaya çalışırım. Nitekim tek oturuşta yazıyorum bu yazıyı, özellikle anekdotlarım için pek görülmüş bir şey değildir benim açımdan. Yazacağımı da düşünmezdim ya hani neyse, yeterince lafı dolandırdım konuya girelim.
Hayatım boyunca ailem hariç hiçbir sosyal ortama ait hissedemedim kendimi. Bir şey eksikmiş gibi bir his de değil, direkt görünmez gibi hissettim hep. Sosyal bir ortama girince aktifimdir oysa ki, geveze olmamın yanında akışı yönlendiren kişi olurum gayri ihtiyari. nitekim bir şeyler eksik, bir şeyler hep eksik. Uzun süre düşündüm bu ne olabilir diye. Kendime baktım, birkaç şey buldum. Düzelttim de bunları yalan yok. Nitekim bazı şeyler var ki seni sen yapan özelliklerdir, ya onlar çevrenle uyumlu değilse ne yaparsın? Bilmiyorum, açıkçası pek detay veresim de yok ancak olmadığım bir kişi gibi kabul görme niyetim de yok. Şu ana kadar yazdıklarımdan belki bir yerlere ''kabul görmediğim'' anlamı çıkıyor olabilir ancak genelde durum bu da değil.
Ömrüm boyunca duygusal bir göçebe imişim meğer; oradan oraya, insandan insana göçermişim. Bilmiyorum nerede, kimde huzur bulurum ancak zorlaşıyor. İnsanları tanıdıkça durum daha da zorlaşıyor. Yanlış anlaşılmasın ''insanlar şöyle kötü, böyle rezil'' gibi sitemlerin içerisinde boğulup yazmıyorum bu dizeleri, ergenliği bitireli nice zaman oldu. Lakin belki de toplum yaşantısının beraberinde getirdiklerine kapıldıklarından olsa gerek, insani olarak pek ortak noktada buluşamıyoruz. Hiç mi böyle insanlara denk gelmedim, geldim tabi. Fakat sonrasında fark ettim ki dostum bildiklerimle ilişkimiz benim ittirmemden ibaretmiş. Geriye dönüp bakınca, en yakınımda olanlar beni hayatımın en kritik dönüm noktalarında (kritiğin de kritiği yani) hep yalnızmışım. Romantik mevzular daha da sinir bozucu. O konuda şanssız olduğumu söylersem nankörlük etmiş olurum, çok güzel insanlara da denk geldim. Bazen yanlış zamanda doğru insan, doğru zamanda yanlış insan, yanlış zamanda yanlış insan, doğru zamanda yanlış ben, doğru bende yanlış insan... Geçmişe takılıp kalmaya gerek var mı? Yok aslında ancak, bugün beni bu hale getiren şeyler iyisi ve kötüsüyle benim yaşadığım şeyler. Ben geçmişimden ari değilim. yani bir anlamda geçmiş hiçbir zaman geçmişte değildir. Yaşadığım şeylere nadiren ''kötü'' derim, ders çıkarırım hesabından ötürü. Tabi bunda beni çok uzun süre etkilemiş olan varoluşçuluk fikrinin esintileri de çok baskın. Mevzu ders çıkarmak değil, dersi çıkarttıktan sonrası; bildiklerine rağmen devam etmek. Sana yanlış yapan herkesin yolunda olmasını göre göre hayatı içine sindirmek... Anlıyorum, hayat iyi olmayı değil uyum sağlamayı ödüllendiriyor. Anlıyorum, iyi bir insan olmaya da engel değil bu ancak kanıma dokunuyor işte. Bu kadar da zor olmamalıydı. Bazen geri dönemeyeceğimden emin olduğum bir dağa çıkasım geliyor; zirvesinde kendimi, geçmişimi ve yüklerimi rüzgâra bırakmak için.



Yorumlar