top of page

Karadeniz'in Kuzeyinde Neler Oluyor: Rusya-Ukrayna Çatışması

  • Yazarın fotoğrafı: corvinaecorvus
    corvinaecorvus
  • 6 Mar 2022
  • 15 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 13 Oca 2024


Karga

22-27 Şubat 2022


Volodimir Zelenski
Ukrayna-Rusya Savaşı sırasında araziye inen Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski.

Bir istisna olarak bu yazıyı birkaç gün boyunca güncelleyerek yazacağım zira yakinen takip etmekle beraber birçok şey zamanla yerli yerine oturuyor. Yazının temel amacı aslında tarihe not düşmektir yani ben buradaki olayları birinci elden bilebilecek birisi değilim ve açıkçası birçok insan değil. Uzmanlığı bu alanlarda oluşmuş olan insanların bile böyle bir ortamda net bir sonuca varabilmesi için ordu içerisinden vs. bilgi alabildiği tanıdıkları olması gerekir bunun dışında çok fazla propaganda haber ve dezenformasyon olabilir. Şu ayrıntıyı da hususi olarak belirtmem lazım; bu konuyu insan hakları, kardeşlik vb. olgular üzerinden tartışırsanız askerlerin, siyaset bilimcilerin ve bilumum uzmanların konuştuklarının çok dışında kalırsınız zira böyle bir bakış açısının tarafı bellidir ve daima ezilenden yanadır. Herhangi bir taraftan yana olmak yanlış mı derseniz pek de değil nitekim öncelikle durumu çıplak bir şekilde değerlendirmek lazım ki konu ile alakalı idrak kapasitemiz mümkün mertebe kalifiye bir yere ulaşsın. Aksi takdirde bizim de ülke olarak birçok kez içerisine düştüğümüz haklıyken haksız görünme imajının büyüsüne kapılabiliriz. Böyle söyleyince sanki işgali haklı çıkartacakmışım gibi bir giriş oldu… Bakalım bu yazının sonunda ‘’neyci’’ olacağım.


Rusya 22.02.2022 tarihinde Ukrayna’yı fiili olarak işgal etti. İki ülke ile de ciddi ilişkilerimizin olması sebebi ile bu durum bizi de sağlam bir şekilde hırpalamakta. Peki, Rusya bunu neden yaptı?


Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 22 Şubat tarihinde yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında —ki bu daha çok dünyaya sesleniş gibiydi— ne yapacaklarını ve nedenlerini genel anlamda açıkladı diyebiliriz, bunun sonrasında da Ukrayna içerisindeki Donetsk ve Luhansk ayrılıkçı rejimlerini tanıdığını dünyanın gözleri önünde imzaladı. Bununla birlikte hukuken ‘’yahu biz işgal etmiyoruz canım, tanıdığımız bölgelerin güvenliğini sağlamaya çalışıyoruz’’ gibi bir argüman ile Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü tehdit etti. Kendi içerisinde gayet tutarlı olan bu hareket uzun süre böyle sürmedi ve bir sonraki gün Rus kuvvetleri, Ukrayna çapında bir harekâta başladı böylece hiçbir hukuka uymayan hareketlere girişmiş oldu.


Putin’in dünyaya seslendiği konuşmada birçok ayrıntı olmakla beraber uzun uzun değinmeyeceğim fakat kendisi açıkça şunu belirtti; NATO’nun doğuya doğru ilerlemesini istemediğimizi daha önce birçok kez belirttik ancak buna rağmen NATO; Letonya, Estonya, Romanya, Bulgaristan, Litvanya gibi ülkelere doğru genişledi. Eğer Ukrayna da NATO üyesi olursa birçok uzun menzilli silah ve hava araçları ile gerek Rusya’nın hava sahasını gerekse sınıra yakın toprakları tehdit edebilecek bir güce sahip olacaktı. Bu da NATO’nun, Rusya’nın boynuna bıçağı dayaması demektir[1] Tam da bu sebepten ötürü Rusya, Ukrayna’nın NATO üyesi olmasına asla ve asla izin veremeyeceğini söylemişti. Zamanında Finlandiya da NATO’ya katılmak üzere girişimlerde bulunmuş olmasına rağmen Rusya’nın savaş tehdidi ile karşılaşınca NATO geri adım atmıştı. Yakın zamanda Finlandiya ve İsveç’in üyeliği tekrar gündeme geldi ve Rusya yine ‘’haklı siyasi ve askeri misilleme’’ tehdidinde bulundu.


Putin fikrini, yaptığı tarih revizyonizmi ile de destekledi; aslında Ukrayna’nın bir halk olmadığını, bugün Ukrayna diye bir ülke oluşmuş olmasının temel sebebinin Bolşeviklerin iktidarda kalmak için milliyetçilere verdiği tavizler olduğunu ifade etti. Ukrayna’nın kurulabilmesine imkân veren şeylerden birisinin Bolşeviklerin iktidar sevdası olduğu ve tam da bu nedenden ötürü gereğinden çok daha fazla taviz verdikleri doğru olmakla birlikte Ukrayna halkının aslında var olmadığı, onların özünde Rus olduğu konusunun pek de doğru olduğu söylenemez. Zira Ukrayna halkları aslında, daha ‘’Rus’’ kavramı ortaya çıkmadan önce orada var olan etnik gruplardan oluşmakta. Hunlara Türk demek gibi düşünün; Hunların var olduğu dönemde daha Türk tanımı net olarak yoktu bu yüzden Hunlara Proto-Türkler (İlk Türkler) olarak hitap etmek en tutarlı hareket olabilir. Ukrayna’dan ‘’Doğu Slavları’’ şeklinde bahsediliyor olsa da Ukrayna’nın Slav olduklarını dahi şüphe ile karşıladıklarına dair bir duyum aldım nitekim ayrıntılarını bilmediğim için bir şey demem doğru olmaz. Nitekim Putin’in, yeni bir Sovyetler Birliği kurmak gibi bir hayale sahip olduğunu söyleyenler olsa da bu durum bana, Ukrayna’ya müdahale etmek için sunulan romantik bir argüman gibi geliyor. Putin’in böyle bir niyette olması pek de muhtemel değil, en azından bu, akıl sınırları çerçevesinde bir fikir olmazdı.


İşin kötüsü haklı olduğu bir kısım var… Şimdi, bu haklılık yaptığı eylemlerde değil de ardında durduğu rahatsızlıkta saklı. Şöyle bir örnek vereceğim; üniversitedeyken İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemleri ile alakalı dersler almıştık. Dersi veren hocamız, savaş sonrası oluşan atmosferi, iki tarafın da argümanları ile açıkladı, konunun özeti şu;

İkinci Dünya Savaşı’nı bitişe doğru götüren harekât Normandiya Çıkartması olmasına rağmen savaşın o zamana kadar uzayabilmiş olmasının temel sebebi aslında Sovyetlerin, Doğu Cephesinde gösterdiği direniştir zira Nazi Almanyası güçlerinin sadece üçte biri ile Batı Cephesinde savaşıyordu. Doğudan askeri birlikleri batıya aktarmak istediyse de Sovyet direnişi buna izin vermedi. Bu süre içerisinde Sovyetler, 27 milyona yakın bir sayı ile İkinci Dünya Savaşında verilen toplam zayiatın üçte birinden fazlasını tek başına vermiştir. Savaş sırasında tarlalarının harap olması, fabrikalarının ve hatta şehirlerinin yıkılması da cabası. Öyledir ki Sovyetler savaşa, ABD’nin savaş sonrası restorasyon sözü ile devam edebilecek takati bulmuştur. Nitekim öyle olmadı elbette; ne ABD sözünü tuttu ne de savaş sonrasında Sovyetler Doğu Avrupa ülkelerini bıraktı. Stalin, Doğu Avrupa ülkelerini tampon (buffer) bölge olarak kullanacağını söyledi çünkü Napolyon’un Büyük Ordu’su (Grande Armée) da bu bölgeden gelmişti, Nazi Almanyası da. Gelecekte Sovyetler tehlike girerse burayı kendilerine kalkan olarak kullanacaklardı. Herhangi bir acil durumda veryansın edeceklerdi (scorched earth) yani bu bölgeyi. Vicdanlı bir yaklaşım mı? Asla, nitekim argümanları sağlam çünkü sanayisini, tarımını, lojistiğini, yaşam alanlarını ve insan gücünü bu kadar ciddi bir şekilde kaybetmiş olan ülkeye yardımları göndermekte naz eden ABD’ye karşı en azından ‘’haklı’’ sayılabilecek bir argümandı bu. Bugün dahi, Sovyet ülkelerinin kadın-erkek nüfus oranı toparlanamamıştır; yıllar önce savaşta kaybedilen erkek nüfusu oransal olarak hala kadın nüfusundan düşüktür. Savaşı Sovyetler üzerinden kazanıp sonra da kendi haline terk etmişlerdi kısacası.

Ders sırasında bunları idrak edince el kaldırıp ‘’hocam korkarım ki Stalin’in burada haklılık payı var’’ demiştim. Hocam, 18 yaşında Türkiye’ye gelmiş olan Ukrayna kökenli birisiydi ve sosyalist rejimin çöküş zamanlarını yaşamış olmasından mütevellit ne sosyalizme ne de Rusya’ya karşı pek sempatisi olmamakla birlikte bana şu cevabı vermişti; öyle gibi görünüyor… Yani Batı her zamanki kaypaklığını yapmış, Doğu ise kendisine ait olduğunu düşündüğünü zorla almıştı. Durum böyle olunca suçlu bulmak kolay ancak diğer taraf ne kadar masum bilemiyoruz ki zaten savaş ortamından kurtulan Ukraynalılardan ‘’tamam, kendince nedenleri var anlıyoruz ama bize neden bunu yapıyor’’ şeklinde serzenişler gırla.


İkinci Dünya Savaşı Askeri Kayıpları
İkinci Dünya Savaşı'nda Avrupa'da askeri kayıplarç

Mihver (axis) kuvvetleri savaşta verdiği toplam zayiatın %80’ini doğu cephesinde Sovyetlerle savaşırken vermiştir.

Örneğini verdiğim durumun benzeri yine yaşanıyor; Rusya, NATO’nun yakınına gelmemesini aksi takdirde kendini güvende hissetmediğini söylüyor NATO ise ‘’he yiğidim he gelmiyoruz’’ diyerekten ufak ufak yanlıyor buna karşılık Rusya da ‘’kendisine ait olduğunu düşündüğü şeyi’’ zorla alıyor. Filler tepişiyor günün sonunda ezilen yine çimler oluyor yani. Gerçi Ukrayna hükümetinde de aptallık var zira arkalarını Batıya yaslamakla birlikte kriz kapıya dayanınca hala arkasında duracaklarını düşündüler. Yahu Doğu’nun olayı gaddarlık Batı’nın olayı ise kaypaklık ki bunu idrak etmek için hasbelkader tarih bilmek yeterli. Bu hatanın bedelini de şu an masum insanlar ödüyor denilebilir. Peki bu sırada, gerek kuruluşunu gerekse mevcudiyetini Sovyet/Rus tehdidine karşı koymaya bağlayan NATO ne yapıyor dersiniz? Köşelerine çekilmiş mastürbasyon yapıyorlar demek pek de yanlış olmaz. Sosyal medyada No Action Talk Only[2] şeklinde eleştirilere konu olan Kuzey Atlantik Paktı Organizasyonu ülkeleri ise Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yıllar önce söylediği ‘’NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti’’ açıklamasına riayet eder nitelikte davranışlar gösteriyorlar. ABD Başkanı Joe Biden’a, NATO’nun müdahale edip etmeyeceği sorulduğu zaman ‘’Rusya, Ukrayna’nın tamamını işgal etse dahi müdahale etmeyeceğiz’’ dedi. E öyle dersen adam da fırsat bilip işgal eder işte orospu çocuğu daha ne… Gerçi Demokratların tarafında ‘’Biden iyi yönetti yav ekonomik ve siyasi yaptırım uygulatıyor işte daha n’apacağdı len’’ şeklinde söylemlerde bulunanlar da çok fakat bu durum kesinlikle Demokrat saflarına eksi olarak yansıyacaktır.


Joe Biden ile Vladimir Putin arasındaki politik gerilimi resmeden bir karikatür

İkinci Dünya savaşı sonrasında barışı ve güvenliği korumak, ekonomik be kültürel kalkınmayı oluşturup artırmak maksadı ile kurulan Birleşmiş Milletler ise söz konusu savaş olduğu zaman her daim yaptığı şeyi yapıyor; hiçbir şeyi. Yahu şu amına kodumun birliğinin neden bir ordusu yok? Uluslararası İlişkiler bölümünde okuyan herhangi bir tanıdığınız varsa sorun, Birleşmiş Milletler birçok kararını dinletemiyor çünkü caydırıcılığı yok. Peki, ekonomik ve siyasi yaptırım bir caydırıcılık değil midir? Elbette öyledir ancak artık eski dünya yok yani herhangi bir ekonomik yaptırım tek taraflı olamaz. Bugün yaşanan durum da aynen böyle işliyor; bu denli globalleşmiş bir dünyada ilişkiler o kadar girift ki ideolojik olarak birbirine zıt olan ülkeler dahi uluslararası antlaşmalarda ortak hareket edebilirler. Basit bir örnek olarak Sovyet Rusya’nın Soğuk Savaş sürecinde bile asla doğalgazı kesmemiş olması buna bir örnektir.


Avrupa Birliği zaten barış zamanında kurulmuş bir birlik ve tam da bu yüzden savaş zamanı hiçbir fonksiyonu yok. Yani hukuken varsa da fiilen yok. Savaş zamanı ani ve keskin kararların alınabilmesini gerektirir AB’nin sistemi ise tam olarak buna karşı ‘’herkesin göynü olsun yiğidim’’ modunda olan bu birlik savaş zamanında herhangi bir güce sahip değil elbette. Siyasi ve ekonomik yaptırımlarda bulunmaya hazırlanıyorlar ve emin olun bu yaptırımlar gerçekten çok ağır. Tarihteki en büyük yaptırımlardan bazıları olmaya hazırlanan bu kararlarla alakalı sıkıntı şudur ki büyükelçiler, bürokratlar ve akademisyenlere göre yakın zamanda etki etmesini bırakın hayata geçmesi dahi görülebilen bir gelecekte sonuç vermez. Ayrıca yaptırım tehdidi geldiği an bile Putin ‘’uygulayın keke sıkıntı yok biz alışığız’’ şeklinde bir tutum sergiledi. Avrupa özelinde konuştuğumuz zaman ülkelerin Rusya’ya bağımlı olduğu gerçeğini de unutmamak lazım zira şu an en yaygın şekilde kullanılan ve fosil yakıtlar arasında nispeten temiz kabul edilen doğal gaz Avrupa’ya Rusya tarafından verilmektedir. Örneğin Almanya doğalgaz ihtiyacının %65’ini sadece Rusya’dan almaktaymış. Eğer olay büyürse herhangi bir enerji kesintisini Batı ne kadar uzun süre kaldırabilir emin değilim, hele ki bu pandemi atmosferi içerisinde… Böyle bir durumda Avrupa ne yapacağına dair senaryolar kurmaya başladı bile, bunların arasında en ilginci doğalgazı İran’dan, Türkiye içerisinden geçecek olan bir boru hattı ile tahsis etmek. Dikkatinizi çekerim, İran 1980 yılından beri dünyadan ambargo yiyen bir devlet. Yani bıçak kemiğe o kadar dayanmış ki İran’ı tekrar dünyaya katmayı dahi düşünür hale geldiler. Peki İran buna olumlu yaklaşır mı? İran’ın Rusya ile olan kuvvetli ilişkileri yokmuş gibi düşünsek bile İran’ın, potansiyel bir coğrafi düşman yaratma pahasına Batı ile iş birliği yapacağını pek sanmıyorum ki zaten daha önce oluşmuş olan birçok politik krizde de Rusya ile aynı saflarda kalmışlardı.


Şunu da belirtmek lazım ki şu an Rusya’nın ardında duran ülkeler arasında yakın zamanda sürekli gelişim gösteren ve sadece dünya pazarında değil aynı zamanda dünya politikasında da kayda değer bir isim olmayı hedefleyen Birleşik Arap Emirlikleri de bulunmakta. Gelişme potansiyelini sürekli saçma salak politikaları yüzünden istikrarlı bir şekilde yurt dışına kaptıran nitekim buna rağmen dünyanın üçüncü en büyük ekonomisi olan Hindistan ve muhtemelen yakın geleceğin süper gücü olan Çin de Rusya saflarında gayri resmi olarak bulunmakta. Gayri resmi diyorum zira hukuken bir safta değiller ancak sözlü olarak desteklerini bildirdiler.


İşgal başladıktan kısa bir süre sonra Çin Devlet başkanı Şi Cinping ile de görüşen Rusya, Çin’in desteğini de aldı ve Ciping şöyle bir söylemde bulundu; Amerika’nın, Soğuk Savaş kafasını artık geride bırakması lazım… Düşünsenize, Şi Cinping’in söylemine katılıyorsunuz zira ben ‘’Soğuk Savaş kafası’’ konusunda kendisi ile aynı fikirdeyim. Amerika çok uzunca bir süre dünyanın tek süper gücüydü ve bunu yeterli bir biçimde kullanamadı, birçok Amerikan akademisyeni de bu fikirde. Şimdi ise dünya tek kutuplu bir halden çıkmaya başlıyor ve artık tek süper güç Amerika değil ve bu da ABD’yi rahatsız ediyor tabi. Bu arada, Çin’in Tayvan’a doğru ufaktan yanladığına dair söylemler alıyor olmama rağmen net bir bilgi şey söyleyemem fakat durum buysa büyük resim biraz daha belirginleşiyor diyebiliriz, yani eğer bir büyük resim varsa elbette… İşin komik tarafı, Rusya ve Çin’in net bir şekilde aynı tarafta olması halinde Batı ne gibi bir yaptırımda bulunabilir ki? Bu iki ülkeyi bir arada düşünürsek insan gücüne, güçlü orduya, ekonomiye, yüksek teknolojiye, global güce ve Avrupa’nın sahip olmadığı enerjiye de fazlasıyla sahipler. Bunlara güvendiğinden olsa gerek Rusya, karşı yaptırımla birlikte Avrupa sanayisini durdurabileceğini, Avrupa halklarının ise ısınmak için ayda 2000 Euro ödeyecekleri bir dünyaya geçiş yapacaklarını söyledi. Bu yaptırımlarının arasına Rusya’nın Avrupa ile birlikte yürüttüğü uzay araştırmalarını durdurmasının yanı sıra Rus Uzay Ajansı’nın genel müdürünün, Uluslararası Uzay İstasyonu’nun ABD ya da Avrupa’nın üzerine düşebileceğini söylemesini de eklemek gerekir.


Bununla birlikte diğer Arap ülkeleri de genel anlamda Rusya’nın arkasında duruyor. Bunun temel nedeni Ortadoğu’daki birçok ülkenin Batı’yı ve dolaylı yoldan destekledikleri örgütlerden illallah etmiş olması olsa gerek. Yani aslında ‘’düşmanımın düşmanı benim dostumdur’’ mantığı izleniyor diyebiliriz zira Arap ülkelerinin bunun dışında Rusya dışında pek de ortak yönleri olduğunu sanmıyorum.


ABD, Kanada ve İngiltere'nin ikiyüzlülüğünü eleştiren bir karikatür.

Türki cumhuriyetlerden ise Rusya yanlısı söylemler geldi. Rusya yanlısı derken ‘’takdir ediyoruz, arkandayız reis, Rus işi gönül işi’’ vb. söylemlerle değil de ‘’Putin’i de anlıyoruz…’’ şeklinde, ne kızı ver ne görücüyü küstür minvalinde açıklamalar geldi. Tabi aptal Türkiye Türkleri durur mu, yapıştırmış cevabı; bunlar zaten eski Sovyet ülkesi, dilleri de Rusça, Türk değil bunlar, asimile olmuşlar breh breh breh… Bir ulus bu kadar mı eleştirel düşünceden yoksun olur; ulan herif namluyu arkaya çevirse yok olacak olan kıçı kırık Özbekistan ne yapsın? Sovyet ülkelerinden ayrılan en büyük ve Batı ile ilişkileri de en iyi olan ülkeye saldırdı herifler, ardında duran Türkmenistan’a mı acıyacaklar? Ne coğrafi, ne askeri, ne ekonomik ne de kültürel olarak mantıklı bir şey olmaz bu. Durum böyle olunca bu cumhuriyetler Rusya’ya sempati ile olmasa bile en azından empati ile yaklaşmaya mecburlar.


Gelen bu destekler Rusya için şimdiden meyvelerini vermeye başladı bile; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Rusya’nın geri çekilmesini oyladı, BAE, Çin ve Hindistan çekimser oy kullanırken veto yetkisi olan Rusya kararı veto etti. Benzer şekilde Rusya’nın Avrupa Konseyi üyeliği askıya alınırken 44 ülke kabul oyu verdi, Rusya ve Ermenistan ret oyu verdi. Türkiye çekimser kaldı Azerbaycan ise direkt oylamaya katılmadı. Bakıldığı zaman sanki hiçbir fark yaratmamış gibi görülmesine karşın arada ihtilaf çıkması bile hâlihazırda daha avantajlı konumda olan Rusya’nın işine fazlasıyla yarar.


Başta İngiltere olmak üzere birçok Batı ülkesi Başkan Zelenski için sığınma çağrısında bulundular. Bu çağrı Zelenski’nin ülkeden çıkması ve böylece yönetimin teslim edilmesi anlamına gelmekle birlikte Batı’nın, bir anlamda ‘’yenilgiyi’’ kabul ettiği anlamına gelir. Böylece rejim düşecek, yeni ve muhtemelen Rus yanlısı bir yönetim ülkenin başına geçecek ve böylece Ukrayna bir anlamda ‘’kukla devlet’’ haline gelecekti. Nitekim Zelenski ‘’ülkemde kalacağım ve eğer ölürsem de askerlerimle birlikte öleceğim’’ şeklinde bir söylemde bulundu… Kriz durumunda kime güveneceğini bilmeyen bir yönetici olmakla beraber cumhurbaşkanının aynı zamanda başkomutan statüsünde olduğunu hesaba katarsak, gerçekten yapması gereken bir hareketti bu. Sonu nasıl olur bir fikrim yok elbet… Ha bu arada, aslında Batı’nın tam olarak Zelenski’yi kandırdığı söylenemez zira kendisi zaten ‘’ülkemizi AB’ye ve NATO’ya sokacağım’’ vaatleri ile gelerek %73 gibi bir oranla seçilmiş. Yani kimse Zelenski’yi kandırmamış aslında, Zelenski kendisi kanmış[3]


Peki, sorum şu; herkese posta koyan o dünya liderleri neredeler şimdi? Dalgasız denizde kaptan olmak kolay tabi, Rusya birden harekâtı başlattığında kafası kesilmiş tavuğa döndüler çünkü ellerinde adamakıllı bir güç yok. Şu an Avrupa’da Fransa dışında kayda değer bir ordu gücüne sahip olan kimse yok; hiçbirinin ya adamakıllı ordu yapılanması yok, kayda değer bir karizmaya sahip herhangi bir lider de yok Angela Merkel ile birlikte bu sayfa da kapandı… ‘’Caydırıcılık askeri güçten ibaret midir, Avrupa’da kayda değer askeri güç olsa ne olurdu çıkıp savaşacaklar mıydı, zaten ülkeler askeri şeylere para yatırdığı için bu durumda değil miyiz, ne kadar sığ düşünüyorsun Karga’’ vb. argümanlarınızı yavaşça yere bırakın çünkü o iş öyle değil abi…


Yüzüklerin Efendisi konsey sahnesi ile ilgili karikatür.

Uluslararası politikada ‘’security dilemma’’ yani ‘’güvenlik ikilemi (çıkmazı)’’ dediğimiz bir durum vardır. Çok basit bir şekilde açıklayacak olursak; bir ülke, diğer bir ülkeyi tehdit olarak algılar ve bundan ötürü, gerektiğinde kullanabilmek için silahlanır bununla birlikte karşı ülke de bahsi geçen ilk ülkenin silahlanmasını bir tehdit olarak algılar ve bundan ötürü o da silahlanır. Böylece iki taraf da birbirini tehdit algılayıp silahlanmış olur ve tam da bundan ötürü birbirine saldırmazlar çünkü iki taraf da silahlanmıştır. Kısacası iki tarafın da savaş hazırlığı yapmış olması savaşın çıkmamasına sebep olur. Yakın geçmişte dünyada büyük boyutta savaşların çıkmamış olmasının temel sebebi de budur; herkesin sallayacak sopasının olması. Ha bir de ‘’nükleer caydırıcılık’’ diye bir kavram var ve bunu çok küçük bir örnekle anlayacaksınız; Rusya ve Amerika tarihte hiçbir zaman birbiriyle savaşmadı… Kısacası barışın var olabilmesi için herkes savaşa hazır olmalıdır çünkü günün sonunda bu dünyada her ülke kendi kaderini merkeze koyarak hareket eder tam da bu yüzden hiçbir zaman savaş için can atmamalı ancak bunun için her zaman hazır olmalıyız. Barış, modern toplumun çizdiği bir ütopyadır, savaş ise dünyanın kanlı gerçeğidir, sevsek de sevmesek de...


İşin komik tarafı iki taraf da birbirini Nazi olmakla suçluyor; Putin, Ukrayna’da savaşanların Ukrayna’daki milliyetçiler olduğunu söylüyor Batı da Putin’in savaş çığırtkanlığı yapan bir adam olduğu üzerinden Hitler’e benzetiyor. En sevdiğim benzetme de ‘’faşizm’’ benzetmesi. Yahu o kadar ciddi bir anlam karmaşası var ki bu karmaşa özellikle bizim ülkemizde her alanda mevcut, yazmakla bitmez. Her baskıcı, milliyetçi, kitleleri mobilize eden, militer ve/veya savaş çığırtkanlığı yapan ideoloji faşizm değildir arkadaşlar. Hayır yani her şeye karşı kullanınca bu sefer faşizmin anlamı yitiyor, sanki alelade bir şeymiş gibi anlaşılıyor. Rezil insanlar yahu bu insanlar…


Tüm bu hengâmenin içerisinde Türkiye ne yapacak? Akademisyenler, bürokratlar, askerler hepsi aynı fikirde; taraf seçmemeliyiz. Bu iki ülke de bizim deniz üzerinden komşumuz, ikisi ile de önemli ticari anlaşmalarımız var. Ukrayna ile İHA yapımı konusunda bir ortaklığımız var ayrıca ülkemize en çok turist gönderen 3. (ya da 4. tam olarak hatırlamıyorum) ülke. Ayrıca bizim eğlence turizmi için de yıl içerisinde çokça turist gönderdiğimiz bir ülke. Rusya’ya gelecek olursak; doğalgazımızın %30 küsurunu onlardan satın alıyoruz ayrıca Rusya ile olan tarım ekonomisi hacmimiz çok fazla. Ayrıca Rusya bize en çok turist gönderen ülke hatta şöyle açıklayayım; Rusya’dan sonra en çok turist gönderen üç ülkeyi toplasan bir Rusya etmiyor. Ayrıca Rusya’nın bölgesel ve global bir güç olduğunu da unutmamak lazımdır ki bizim bulunduğumuz birçok olayın içerisinde kendileri de var. Anlaşma oranımız 50-50 olabilir zira karşı karşıya geldiğimiz zamanlar da az değil. Nitekim yarın bir gün bu gerginlik biter ve Amerika nüfuz olarak olmasa da fiilen bu coğrafyadan gider biz yine baş başa kalırız. Günün sonunda bu ülkeler bizim komşularımız ki aramızın iyi olduğu komşular bunlar. Gerçi biz Rusya ile boşanamamış çift gibiyiz; ne onunla oluyor ne onsuz. Komşularımız olmasının yanı sıra, bulunduğumuz beşeri coğrafyayı birçok farklı açıdan paylaştığımız iki ülkeden bahsediyoruz, elbette ki taraf tutmamamız lazım. Gerginliğin başlarında biz ağırlıklı olarak Ukrayna lehine arabuluculuk yapıyorduk ki zaten öyle olması da lazımdı zira biz Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü tanıyoruz ayrıca bu olayın içerisinde etken taraf Rusya olduğu için ikna edilmesi gereken de onlar idi. Lakin savaşın fiilen başlaması ile Türkiye direkt olarak tarafsızlığa bürünmek zorundaydı ki öyle de yaptı zaten bundandır ki Rusya’nın Avrupa konseyinden men edilmesi için gereken oylamada Türkiye çekimser kalmıştır. Meral Akşener’in söylediğinin aksine bu bir hata değildir. Her ne kadar muhalefet genel olarak “Türkiye’yi dışarıya bağımlı hale getirdiğiniz için Rusya aleyhinde oy kullanamıyorsunuz” dese de şu an için her halükarda yapılması gereken bu gibi gözüküyor.


Özellikle son iki gündür Ukrayna tarafının kasıtlı olarak yaptığı düşünülen bir takım hareketler var. Saldırılar başlamadan önce Ukrayna Türkiye’den, herhangi bir savaş durumunda boğazları Rusya’ya kapatmasını istediğini söylemişti. Daha sonrasında Türk yapımı SİHA ile Rus konvoyunun yok edildiğini gösteren videoları uluslararası basına sürdüler ve ‘’Türkiye’ye minnettarız’’ gibi söylemlerde bulundular. Bununla birlikte Zelenski bizzat çıkıp ‘’Türkiye’ye teşekkür ederiz, boğazları Ruslara kapatması bizim için çok kritikti’’ dedi. Bu açıklamadan hemen sonra Türkiye böyle bir şey yapmadığını, boğazların normal bir şekilde işlediğini söyledi Rus tarafı da böyle bir şey yapılmadığını bildiklerini ifade ettiler. Şunu idrak etmek lazım; Türkiye aktif olarak savaşın taraflarından birisine dâhil değilse boğazları Karadeniz’e kıyıdaş ülkelere kafasına göre kapatamaz ancak kendisini tehdit altında hissettiğini bahane ederek müdahale edebilir. Türkiye’nin boğazları kapatması gayri resmi olarak taraf seçtiği anlamına gelir.


İlk başlarda kamuoyunda biraz garipsendi bu zira Rusya’nın boğazlardan geçmesine gerek yok Ukrayna’yı kuşatmak için durum böyleyken neden bunun benzeri bir şey istediklerini söylediler? Talepte bulundular çünkü Rusya’nın Baltık Denizi’nde ve Kuzey Buz Denizi’nde donanmaları bulunmakta. Aynı şekilde artık Rusya’nın Doğu Akdeniz’de de donanması mevcut ki tarihinde ilk defa Rus donanması sıcak sulara indi diyebiliriz. Kısacası, birliklerini kaydırmak için Rusya’nın boğazlara ihtiyacı var ayrıca Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin donanmalarının ortalama tonajından daha yüksek tonajdaki bir donanmanın, kıyıdaş olmayan ülkeler tarafından Karadeniz’e sokulması yasak. Yani Türkiye’nin taraf seçmesi NATO donanmasının Karadeniz’e çıkabilmesine imkân sağlar ki bu da Rusya’nın savaşa dâhil olmamamızı istemesindeki nedenlerden birisi. Ukrayna tarafından hava sahamızı da Rusya’ya kapatmamız istendi. Oldu amına koyayım boğazı kapat, hava sahasını kapat oldu olacak sizin yerinize de biz savaşalım? Ayrıca bu donanma Baltık Denizi, Kuzey Denizi, Cebelitarık Boğazı, Tiren Denizi ve Doğu Akdeniz’den geçerken niye kimseye ‘’bir şey yapın’’ denmedi de şimdi fatura bize çıkartılmaya çalışıyor?


Batı'nın önceliklerini eleştiren bir ''meme''

Savaş sırasında şişirme habercilik sıkça yapılır bu, aynı zamanda bir savaş stratejisidir kontrolsüz bir şey değil yani. Saldırının olduğu gün birkaç saat içerisinde direkt 145 Rus paratrooper’ın (paraşütçü asker) iniş dahi yapamadan öldürüldüğü söylendi daha sonrasında da 5 Rus uçağının düşürüldüğü ifade edildi. 2 gün içerisinde de 3500 Rus askerinin öldürüldüğü söylendi. Şimdi bakınız bu hiçbir akla mantığa uymuyor. Neden diye soracak olursak bahsi geçen sayılar bu tip bir işgal için çok absürt sayılar. İki taraf aleni bir muharebe içerisine girse elbette böyle bir sonuçtan çok daha kötüsü oluşabilir nitekim bu kadar kısa zamanda Rusya tarafından planlanmış olan bir harekâtın Rusya lehine bu denli kötü sonuçlanması mümkün değil. Eğer böyle bir durum varsa da Rusya’da canlı komutan kalması da mümkün değil, öyle diyeyim ben size… Velhasılıkelam Ukrayna kasıtlı olarak davasını güçlü gösteriyor fakat ‘’yiğidi öldür, hakkını yeme’’ demişler; gerek olay yerinden gerekse birçok güvenilir haber kaynağının söylediğine göre Ukrayna halkı kayda değer bir mücadele veriyor öyle ki Rus güçleri tahmin ettiklerinden daha güçlü bir savunma ile karşılaşmışlar.


Ukrayna’nın güçlü direnişi her ne kadar kulağa hoş geliyor olsa da bu durumun uzun sürmesi pek mümkün değil gibi gözüküyor çünkü Rusya, toplam gücünün 3’te birinden daha azını olay yerine göndermiş ve bu güçlerin kullandığı silahlar da gerçekten çok eski silahlar. Rusya’nın amacının Ukrayna’yı yerle bir etmek olmadığını da biliyoruz gerçi dolaylı yoldan öyle oluyor galiba buna mukabil Rusya’nın silah teknolojisi net bir şekilde bilinmekte, durum böyle olunca uzmanlar neden 66 yapımı silahları kullandıklarını anlamaya çalışıyor. Acaba Rusya güçlüyken güçsüz görünmeye mi çalışıyor yoksa asıl gücünü daha sonrasında yapmayı planladığı bir şeye mi saklıyor? Bu ihtimal hala önemini koruyor ve hatta her geçen gün daha da artıyor gibi çünkü iki taraf da yoğun olarak gerginliği artırmaya devam ediyor. Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 1997 tarihli NATO ve Rusya arasındaki kuruluş senedini iptal edebileceklerini söylediler. Bu, Estonya’dan başlayarak Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya ve Bulgaristan hattına nükleer silahların yerleştirilmesi demek. İşe bu muhtemelen savaşın son raddesi olur zira NATO şu an hakikaten ateşle oynuyor ve takip ettiğim üzere şu an konu ile alakalı uzmanlığı olan kişilerin temelde endişe ettiği şey bu çünkü Rusya’yı korkutmaya çalışırsanız daha da agresifleşiyor daha doğrusu her zaman böyle olmuş.


Gerginliği artıran şeyler arasında Rusya’nın ‘’kukla devleti’’ olan Belarus üzerinden Ukrayna’ya saldırması da var. Bağımsız gazeteci İbrahim Haskoloğlu’nun ilettiği üzere;


ree

İlk başta bu durum, Belarus bir kukla devlet olduğu için kulağa garip gelse de bu olaydan hemen öncesinde ABD’nin Belarus’ta yaşayan vatandaşlarına hemen ülkeyi terk etmelerini söylemesi ile taşlar ufaktan yerine oturuyor. Anlaşılan ABD, Belarus muhalefetini destekleyerek ülkeyi karıştırmak ve mümkünse bu bahaneyle Rusya’yı ülkeden çıkartmak istiyor.


Son olarak, yazıyı bitirmeye yaklaşmıştım ki Ukrayna Türkiye Büyükelçiliği’nin ‘’2 sene önce İdlib'de Rus askerleri tarafından öldürülen 34 Türk askerinin intikamı Ukrayna’da alındı. İlahi adalet diye bir şey var’’ şeklindeki açıklamasına denk geldim ve bilin bakalım bundan 1 saat sonra ne gördüm;


ree

Çölde kutup ayısı tarafından düdüklenme potansiyeli yüksek bir insan olduğumu hesaba katarsak bilin bakalım kim 1 ay sonra Hatay-İskenderun Deniz Er Eğitim Alayı’na eğitim için gidiyor? Aynı şekilde bilin bakalım Doğu Akdeniz’de hangi ülkenin donanması var, yazıda bahsetmiştim hani. Ve yine bilin bakalım ki kimin usta birliği kuvvetle muhtemelen donanmanın yoğunlukla konuşlandığı yer olan Kocaeli’ne çıkacak ve potansiyel bir tehlike durumunda Karadeniz’e gidecek gemiler nereden kalkacak?


ree

Ta daaaa!


Zamanında Montrö’yü ve onu savunanları şeytanlaştırmalarına rağmen dönüp dolaşıp laflarını yemelerine mi sevinsem yoksa Türkiye’nin aleni bir şekilde taraf almaya başlıyor olmasına mı üzülsem bilemiyorum. Neyse, bende bu şans varken çok da şaşırmadım zaten.


‘’Hoçça ğalın, ğidiyom ben’’

''Ortam çok gergin Fuat'' karikatürü.

[1] Putin direkt bu benzetmeyi kullanmıştı. [2] İngilizce eylem yok, sadece laf anlamına gelmekle birlikte NATO’nun açılımı gibi kullanılan hicvi bir söylem. [3] Bkz. Aşk hayatımın özeti.

Yorumlar


Fikir ve görüşleriniz için...

Gönderiminiz için teşekkürler!

İnsan, anılarda yaşar.

bottom of page